
1. İnsan Evreni Hikaye Yarışması İkincilik Ödülü
Yazar: Burak Şentürk
“Gaia’da her denizcinin iyice bellemesi gereken iki tip akıntı vardır. Vena: kalp ülkesine giden akıntılar. Arteria: kalp ülkesinden çıkıp diğer ülkelere giden akıntılar. Küçük dallara ayrılsalar da temel mantık her zaman aynıdır. Hey Yuri! Son dersimde gerçekten de uyuyor musun?”
Asa’nın dirseğiyle uyanan Yuri profesöre döndü.
“Akıntıların tersine gemi yüzdürmek imkansızdır. Aynı şeyleri yüzlerce kez duyduk profesör. Sizce de artık Kan Denizine açılmamız gerekmez mi? Maceralar bizleri bekliyor.” dedi eliyle daireler çizerken.
“Korkarım, bu pervasızlıkla ya büyük bir kaptan ya da adi bir korsan olacaksın.” “Ha haa. Belki ikisini birden olur.”
Gedikli serdümen Asa, şaka olarak söylediği bu sözlerin ne derece doğru olabileceğini o günlerde henüz bilmiyordu.
Onurlu Pankreas Ülkesinin genç denizcileri Profesör Bonz’dan son derslerini alıp akademiden mezun olmuş ve muhtelif görev yerlerine atanmışlardı.
Ülkelerin çoğunda olduğu gibi Pankreas Ülkesinde de Homeostazi dinine bağlı hominler çoğunluktaydı.
Gaia doğasının dinamik dengesi, homeostazi. Bu kadim inanış her ülkenin iç dinamiklerine göre farklı yorumlanmış, hominler arasında vecizelerden oluşan çok çeşitli sutralar yaygınlaşmıştı. Gezegende denge bazen kahramanlıklar, bazen fedakarlıklar, bazen de katliamlarla korunmuştu. Bu Gaia’nın en eski kanunuydu.
…
Langerhans Akademisi’nden başarıyla mezun olan Yuri G. Alfa önce Ryujin gemisinde serdümen, ardından Tengen gemisinde ikinci kaptan olarak görev aldı. Denizcilik yeteneği simyacılığından öndeydi. Profesör Bonz ve Kaptan Kadora’nın önerisiyle kısa sürede kaptanlığa aday gösterildi.
Emrine daha sonra Volvox adını verdiği bir gemi ve çoğunluğu akademide birlikte okuduğu dostlarından oluşan yetkin bir tayfa verildi. Zaman içinde edindiği tecrübeler ve dostlarının da yardımlarıyla kısa sürede ülkesinin Birinci Kaptanlığına yükseldi.
Ancak Yuri’nin bu yükseliş, şan ve şöhret dolu günleri fazla uzun sürmedi. Onun yarısı kadar becerikli kaptanların bile burun kıvıracağı; Vena Porta üzerinden Karaciğer Ülkesi’ne yapılan düzenli seyahatlerden sorumlu kaptan olmayı ısrarla istedi.
Bu görev sırasında bilinmeyen sebeplerden bir isyan başlatarak; kardeşi Jun G. Beta, tayfasının yarısı ve gemisi Volvox’la kayıplara karıştı.
… Kaptanın Seyir Defteri 1: Karaciğer Ülkesi Yolculuğu
“Artık Pankreas Ülkesinde yetişmiş sayılı kaptanlardan biriyim. Gemimin adı Volvox. Bu ismi sağlıklı bir kafayla seçmediğim aşikâr beni fazla yargılamayın. Ailemizde kafası çalışan kontenjanı Jun’undur.
Ağız açıklığından düşen meteorlar mide ülkesinde işlenip bağırsak ülkesine taşınmış, meteorlardan çıkartılan cevherler Kan Okyanusuna karışmıştı. Her zaman olduğu gibi bir kez daha düzeni sağlamak için Karaciğer Ülkesine yelken açtık.
Görev icabı Jun ve onun gibi insulin simyagerini Vena porta’ya götürmem gerekiyordu. Gerçekten de Vena porta glikozla dolup taşıyordu. Kardeşim Jun ve arkadaşları simya için gereken malzemeleri özenle toplayıp karışımı hazırladılar. Ve hazırladıkları karışımı büyük bir konsantrasyon ve dikkatle kızıl sulara bıraktılar. İnsulin etkiyle birleşmeye başlayan glikozlardan glikojen kayalıkları oluşmaya başladı. Ardındaki teoriyi bilsem de yaptıkları gerçekten sihir gibiydi.
Glikoz ağızda şekerli bir tat bırakır. Ritüel bitince Jun avucuna aldığı suyun tadına baktı. Yüz ifadesinden anladığım kadarıyla tadı istendik aralıktaydı. Bir baş işaretiyle arkadaşlarına başardıklarını sessizce müjdeledi. Görevi başarmıştık. Sıra asıl amacıma gelmişti.”
Kaptanın Seyir Defteri 2: Dönüş Yolu
“Vena hepatica üzerinde uzun bir yolculuğun ardından İnferior vena cava oradan da Kalp Ülkesi Sağ Atrium bölgesindeki limana demirledik. Tayfayı dinlendirip, gemiye ikmal yapmamız gerekiyordu. Hazırlıkların ardından Pankreas Ülkesine doğru yola koyulduk.
Kadere bakın ki dönüş yolunda çoğunlukla oksijen taşıyan o eritrosit gemisiyle tekrar karşılaştık. Dümende onu gördüm. Alize, incecik vücuduyla sırtında içi oksijen dolu bir hemoglobin küfesi ufacık elleriyle gemiyi yönlendiriyordu. Ben ona bakarken; bandanası rüzgârdan uçtu, dağınık kızıl saçları alnına düşünce rahatsız oldu, saçlarını savurdu. Sanırım bunları seyir defterine yazmam pek de doğru değil. Ama neyse ki defteri benden başkası okumuyor. Neyse güverteye çıkıp, biraz hava alayım.”
“Hey Jun eritrositler hakkında ne düşünüyorsun?”
“Yatılı okullarda beyinleri yıkanıyor, çekirdeklerini kaybediyorlar ve haddinden fazla çalışıyorlar. Onlara acıyorum. Gerçi 360 yıl çalışınca emekli olup Karaciğer Ülkesinde her şey dahil uzunca bir tatil kazanıyorlarmış diye duymuştum. Ama ne yalan söyleyeyim hiç emekli eritrosit görmedim. Muhtemelen işten kaytarmasınlar diye uydurulan bir yalandır.”
“Hmm… Eritrositler hakkında hayli bilgilisin.”
“Limanda kumar oynamak yerine kütüphanede zaman geçirsen sen de bu kadar şeyi bilebilirdin Yuri.” dedi Jun.
“İşime yarayacak kadar biliyorum Jun; ama bu ara eritrositlerle ilgili fazladan bilgiye hayır demem. Bana yardımcı olur musun, haşmetli ineğim.”
“Boş zamanlarımda neler bulabileceğime bir bakarım.”
“Bu ara şansım açık Jun. Belki dönüş yolunda birkaç kez daha karşılaşırız.” Dedi Yuri yüzünde parlak bir gülümsemeyle.
“Tesadüfmüş gibi göstermeyi bırak, o eritrosit gemisinin güzergahını hesapladığını adım gibi biliyorum.” demişti Jun.
“Kardeşten de bir şey saklanmıyor. Gerçekten de güzergahlarını doğru hesapladım. Bence bu övülmeye değer.” dedi Yuri.
Yuri ve adamlarının takip ettiği eritrosit gemisinde ilginç bir fenomen gerçekleşmeye başlamıştı. Aniden eski gemi dümeni kırılmış, Alize ve gemideki tüm eritrosit hominler sırtlarında hemoglobin küfeleriyle yere yığılmışlardı.
Kontrolünü kaybedip kısa sürede gözden kaybolan gemi Karaciğer Ülkesinin Sağ Lob bölgesinin altındaki sığ sulara, safra kanallarına yakın kullanılmayan bir limana doğru sürüklenmişti.
Glikojen kayasının üzerine oturmuş dev bir makrofaj gemiyi durdurup, içinde baygın yatan eritrositleri çerez tabağından seçermişçesine alıp alıp midesine indiriyordu. Tabelada safra üretim tesisi yazıyordu. Etrafta üst üste yığılmış kolestorol fıçıları, muhtelif tuz çuvalları, makrofaj dışkısı ve homin parçaları vardı.
Yuri ve adamları zor da olsa eritrosit gemisinin izini takip etmişlerdi; ancak nereye gelmişlerdi böyle. Gördükleri şeyin vahşeti karşısında hepsi donup kalmıştı.
Makrofajın eli Alize’ye doğru yöneliyordu, Yuri önündeki tabloya daha fazla seyirci kalamadı. Eli istemsizce her zaman kemerinde asılı duran kırmızı keseye gitti. Denizciliği sevdiği için simya derslerini hep yarım yamalak dinlemişti. Ancak bu bile simyacı olarak mezun olmasına yetmişti. Kesedeki tüpleri birbirine karıştırıp, reaksiyon başladığında makrofajın altındaki glikojen kayasına fırlattı. Ayağının altındaki zemin kayan faj dengesini kaybedip sırt üstü düştü. Bu açıklığı fırsat bilen Yuri olanca hızıyla Alize’ye doğru atıldı.
Baygın haldeki eritrosit güzelini kucaklayıp adamlarıyla birlikte gemiye koşmaya başladı. Makrofaj tekrar doğrulup gemiye doğru yönelmek istediyse de bastığı yer; glukagon etkisiyle eriyen bir buz kütlesi gibi glikoza dönüşen büyükçe bir glikojen kayasıydı. Birkaç adımdan sonra yüzü koyun yere devrildi.
“Tam yol ileri.” Dedi Yuri, o ve adamları güçlükle Volvox’a ulaşmışlardı.
Her daim neşeli olan tayfaya bir ölüm sessizliği hakimdi. Hepsi nefes nefeseydi ve yüzleri bembeyazdı.
“Sözleştiğimiz yerde Jun ve ekibi ile buluşacağız. Ancak üzgünüm dostlarım, buluşmadan sonra bu gemi Pankreas Ülkesine gitmiyor.” Dedi Yuri.
…
Alize eritrosit bir homin olarak Gaia’ya gelmişti. Ve bu gezegende eritrosit hominleri bekleyen tek ortak kader vardı. Eritrosit Yatılı Okulu. Çekirdeğin kaybı, mezuniyetin ardındansa kölelikten farksız bir çalışma hayatı. Neden bu sefil hayata katlandıklarını hiçbir homin anlayamazdı.
Eritrositler homeostazi dininin kendilerine has yorumuna yürekten bağlıydılar. Ve nesilden nesle aktarılan sırlarla dolu sutraları vardı.
…
“Ne oldu size böyle Yuri.”
“Lanet olasıca Karaciğer’de neler oluyor Jun. Nöronlar nasıl emirler veriyorlar.” “Keşif sırasında çok ilginç parşömenler bulduk. Dönüş yolunda sana anlatırım.” “Hepsinin canı cehenneme Jun. Bu gemi Pankreas’a gitmiyor. Asa bayrağı indir.”
“Ama kaptan!” dedi Asa.
“Ailesi ve sevdiklerini görmek isteyenler filikalarla ülkeye dönebilir. Ancak bugün gördüklerimden sonra hiçbir şey olmamış gibi görevlerime dönemem.”
Yuri’nin konuşması kamarasından gelen bir homin çığlığı ile bölündü. “Alize, Alize…” diyerek kamarasına koşturdu.
Alize güçten düşen vücuduyla doğrulup kamaranın kapısına kadar gelebilmişti ancak.
“Bu aciz kaptan sadece sizi kurtarabildi. Üzgünüm. Yoldaşlarınız makrofaja yem oldu.” diyebildi Yuri.
“Beyhude bir çaba sarf etmişsiniz kaptan. Ve başınızı belaya sokmuşsunuz.”
“Homeostazi dininin sutraları ülkeden ülkeye, topluluktan topluluğa farklılıklar gösterir. Bizler Gaia’da huzur ve refahın sürmesi için; çekirdeğimizi, yaşam süremizi ve emeğimizi feda ederiz. Diğer hominler kötü hissetmesinler diye tatile çıkacağımız yalanı söylenir. Ancak ömrünün sonuna yaklaşan her eritrosit sonunun bir makrofajın midesinde geri dönüşüm olduğunu bilir. Aksi halde denge bozulur. Eritrositler Homeostazi inancı gereği kaderlerine razı olur. Fazla zamanım kalmadı. Lütfen beni Safra Üretim Tesisine götürün. Süreci izlemek zorunda değilsiniz. Beni oradaki akıntıya bıraksanız kâfi. Karbonlarım daha şanslı bir homin olarak doğduğunda belki yeniden karşılaşırız.” dedi Alize bu sözleri karşısında Yuri şok olmuştu. Ancak sevdiğinin son dileğine saygı duydu. Bir filika ve biraz erzakla onu akıntıya bırakıp gözden kayboluşunu seyretti. Alize’nin dudaklarındaki sessiz teşekkürde binlerce anlam bulmuş ve o anlamlar aynı hızla yitip gitmişti hayatından.
Ne olduğunu anlayamayan tayfa bir kaptana bir kardeşine bakıyordu. Sessizliği Yuri bozdu. “Konuşmamız gerek Jun.”
“İsyan başlattığını görüyorum kardeşim, deniz sadece cesaretle aşılmaz. Pankreas Ülkesi’nin bayrağı olmadan kan okyanusundaki sayısız korsandan biri olursun sadece.”
“Bir yolunu bulacağım Jun. Ancak araştırma da sana ihtiyacım var.” “Neyi araştıracaksın ki kardeşim.”
“İlk kez nereye gideceğimi ve ne yapacağımı bilmiyorum. Geçmişte olanları bilmeden nasıl ilerleyebilirim. Bize durmadan Homeostazi, denge, düzen dediler. Bizim de şanlı sonumuz bir Makrofajın midesi olabilir. Belki Soylu Nöronlar bile sadece birer piyon. Her şeyi yöneten kaderlerimizi belirleyen gizemli güçler var.”
“Yani akıntının götürdüğü yere gidip, Gaia’nın gizli güçlerini keşfe çıkacağız.”
“Bu kadar romantik ifade etmedim Jun. Ancak yeniden doğarsa bu sefer onu düzene mahkûm olmadan bulmalıyım. Ve gezenin işleyişini anlayıp mümkün olduğunca çomak sokmalıyım.”
“Kütüphaneden aşırdığım T2D teorisi ile ilgili parşömenleri henüz etraflıca araştıramadım. Geri vermeyi de istemiyorum. Öyleyse kâşif olalım kardeşim. Böylelikle ülkenin kısıtlamaları olmadan özgürce araştırabilirim.”
Kaptanın kamarasında böylece karar verilmişti. Kaptan ve yeni ikinci kaptan kardeşi Jun G. Beta güverteye çıktı.
“Ben, Volvox’un Kaptanı Yuri G. Alfa bir çoğunuza bu son emrim olacak. Çünkü bugün yollarımız ayrılacak. Görüp yaşadıklarımızın sonucunda Pankreas Ülkesine ve Homeostazi inancımıza isyan ediyorum. Bu gemi Pankreas’a gitmiyor. Sizlere son emrim; özgür ve mutlu olun! Kaybedecek şeyleriniz varsa filikalara binip ülkeye dönebilirsiniz.” dedi.
Tayfanın yarıya yakını filikalara atlayıp Pankreas Ülkesine doğru yola çıktı. Kimi kaptanın delirdiğini, kimi başka ülkelerin ajanı olduğunu düşünüyordu. Bir kısım azınlık ise kalmak istese de ailelerine ve sevdiklerine olan bağlılıkları daha ağır basıyordu.
Tayfasının yarısını kaybetmiş, ülkesine isyan etmiş Pankreas Ülkesi eski birinci kaptanı Yuri
G. Alfa’nın efsanesi işte böylece başladı.
“Tam yol ileri. Asa Beyin Ülkesine gidiyoruz.” dedi Yuri vakur bir edayla.