
1. İnsan Evreni Hikaye Yarışması Üçüncülük Ödülü
Yazar: Beril Tunç
Kasılıyor, titriyor, kan ter içinde kalıyordu. Lacto B. uykusundan sıçrayarak uyandı. Homurdanarak yatağından kalkıp balkona çıktı. Bağırsak Ülkesi’nin karanlık gökyüzü tüm haşmetiyle karşısındaydı. Sallantılar dengesini kaybettirdiğinden bulduğu iskemleye attı kendini. Balkondan baktığında civardaki evlerde bazı bakterilerin de huzursuzlanmış bir şekilde etrafa bakmakta olduğunu gördü. Çoğu kendi gibi gençti. Yaşı geçkin olanlar artık değişimden umudunu kesmiş, kaderlerine razı bir şekilde yaşamlarını sürdürüyorlardı. Piyonlar. Küçümsüyordu Lacto B. onları. Her gün onlarca arbede, sallantı, gaz sıkışması. Ümitsiz, sadece emirlere itaat eden bir halk. Bir de yararlı bakteriler diyorlar onlara. Güzel espri.
Bağırsak Ülkesi’nde, çoğunlukla Kalın Bağırsak bölgesinde ikamet eden türünün şimdi İnce Bağırsak’ta sıkış tıkış yaşamasının sebebi olarak Mide Ülkesi’ndeki denetimin yetersizliği gösteriliyordu. Önceden İnce Bağırsak’ta kendi ailesiyle beraber sadece birkaç nitelikli bakteri ailesi daha ikamet ederdi. Ne talihsizdir ki, asit azlığı sebebiyle düşük güvenlikli hale gelmiş Mide’den kaçabilen bakteriler, mülteci olarak Bağırsak Ülkesi’ne kadar ilerleyebilmiş, burada koloniler kurmuştu. Üredikçe ürüyorlardı. Kavgalar, savaşlar gitgide artmıştı ve gün geçtikçe yalnızca Bağırsak Ülkesi değil, Gaia gezegeni de umutsuzluğa doğru savruluyordu. Çözüm yok muydu? Ülkesi için daha parlak bir gelecek yok muydu? Balkonda, sallantıların ortasında yalpalanırken Lacto B ‘nin gözleri bir açılıp bir kapanıyordu.
“Bildiri yayınlamamız lazım diyorum.” Sesi kontrolsüzce yükselmişti, biraz da titrek çıkmıştı. Bu canını sıktı ama bozuntuya vermemeye çalıştı. Kranya karargahındaki gergin hava elle tutulacak cinstendi.
“Duyu Hanım siz canınız istediğinde ortalığı velveleye veremezsiniz, bu şekilde olmuyor işler,” diye atıldı Motor Nöronu, kudurtacak bir umursamazlıkla. Duyu Hanım’ın adeta alev alan bakışları uzun, dikdörtgen toplantı masasını tutuşturacak gibiydi.
Gerginliği kırmak isteyen bir diğer nöron yetkilisi söze girdi. “Beyin ile Bağırsak Ülkesi’nin iletişimi için Vagus Köprüsü’ne daha önce de haberciler gönderdik. Köprüyü geçemiyorlar. Ayrıca bildirinin ne faydası olacak? Bağırsak Ülkesi kendi kafasına eseni uyguluyor.” Kalabalıktan onaylayan fısıltılar yükseldi.
Duyu merakla sordu. “Peki ne oluyor bu habercilere?”
“Vagus köprüsünün frekansı düşük, tutunamıyorlar. Yapacak bir şey yok.”
“Ama biz nöronuz. Gaia’yı yöneten nöronlar bu konuda nasıl bir şey yapamaz?!”
“Bu da kendini Gaia’nın kraliçesi sanıyor ha” diye fısıldadı nöronlarından biri öbürüne.
Kıs kıs gülüştüler.
“Siz tepkilerinizle yangına körükle gittiğinizin farkında değilsiniz herhalde,” diye tısladı bir diğer nöron Duyu’ya.
Duyu atıldı. “Siz de tepkisizliğinizle Gaia gezegenini ölüme terk ettiğinizin farkında değilsiniz herhalde.”
Karargahtakiler huzursuzca yerlerinde kıpırdandı.
Tüm nöronlar bir problem olduğunun farkında, problemi nerede arayacaklarından da bir o kadar habersizdiler.
“Duyucuğum biraz abartmıyor musun? Bağırsak Ülkesinde ufak bir kaosla gezegen mi çökermiş yahu?”
Herkes kafasını o yana çevirdi. Köşede tartışmayı sessizce izleyen Baş Nöron konuşmuştu. Kelimeleri yuvarlayarak devam etti.
“Bu ülke kendi kendini toparlayan bir yer. Çok fazla araya girmemiz gerektiğini düşünmüyorum. Ben bu ülkeye İkinci Beyin dediklerini bile duydum.” Burnundan hava üfleyerek güldü. Yanında oturanlar Baş Nöron’la göz göze gelip gülmeye özen gösterdiler.
“Benim uğraşmam gereken daha ciddi sorunlar var. Ankisyete yangınları, depresyon kuraklıkları… Serotonin kaynaklarımızın ne derece azaldığından haberin var mı?”
Duyu söze girdi “Efendim, gezegeni bir bütün olarak ele almamız lazım. Neden Mide Ülkesi’nde böyle düşük bir güvenlik açığı oluştu?”
“Yahu asit azlığı işte bir şey değil. Mevsimsel olarak asit dengesi bozulabiliyor.”
“Geçen saldırı olmuştu onunla ilgili değil mi?” dedi Motor Nöronu.
“Yok canım, o bakteri saldırısından sonra kuruyan kaynaklar yenilendi. Aylar oluyor.” Diye geçiştirdi Baş Nöron.
Sözüne devam etti. “Duyu Hanım öyle veya böyle sindirim oluyor işte bir şekilde. Onca problemin içinde buna öncelik verilmesi gerektiğini düşünmüyorum. Bağırsak Ülkesi’nde açığa çıkan gaz ve sarsıntılar da ülkeyi öyle tepetaklak edecek bir şey değil. Ben kendi ülkemizin tehdit altında olduğuna inanıyorum. Öncelik burasıdır.” Avuç içiyle masaya sinek öldürür gibi vurdu.
“Buradaki dertleri hiçe sayıp Mide kaynaklarına ben onlarca yatırım yapamam. Toplantı bitmiştir.”
Lacto B. gözlerini açtığında öğlen olmuştu. Dışardan gelen seslere kulak kabarttı. Kalın bağırsak patlayacak kıvama gelmişti. Beklenen boşaltım olmamıştı, sokaklar pislik içindeydi. Dahası serseri bakteriler dışarda elini kolunu sallayarak ahkam kesiyordu. Balkondan çıkıp içeri girdiğinde Lacto B. dedesi Lacto B. Sr. ile göz göze geldi.
“Günaydın dede.”
“Günaydın Lac. Olanlardan haberin var değil mi oğlum?” “Boşaltım olmadı dede ondan mı bahsediyorsun?”
Lacto B. Sr. derin bir iç çekti. “Benimle gel, bilmen gereken şeyler var.”
Beraber içerdeki küçük odaya geçtiler. Lacto B. Sr derin bir inleyişle kendini kanepeye bıraktı. Eliyle torununa oturmasını işaret etti. Lacto B. merakla kanepenin öbür ucuna sokuldu. Dedesi yanında duran radyonun düğmesine bastı. Radyodan coşkuyla inleyen bir ses yükseldi. “To-to-to-toksin efem! Sevgili dinleyenler, programımıza acil bir duyuru yapmak için
ara veriyoruz. Beyin ülkesinden yapılan açıklamaya göre, Bağırsak Ülkesi’ne, bu zor dönemde bize destek olmak adına Bifidobacterium ve Lactobacillus robot askerleri gönderilecektir. Bağırsak Ülkesi olarak yeterli askeri güce sahip olmadığımız bildiğimiz bir gerçek. Milyonlarca askerin dışardan alımından sonra zararlı bakterilerle olan savaşımızın kazanılacağına dair inancımız tam. Yöneticilerimize, özellikle Sayın Baş Nöron’a, bizim yanımızda oldukları, desteklerini esirgemedikleri için sonsuz şükranlarımızı iletiyoruz.” Sunucunun olgun havası yerini yeniden çocuksu bir coşkuya bıraktı. “Yayınımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz benim sevgili dinleyenlerim. Sıradaki şarkı Streptococcus’dan geliyor. Senin aşkın bana Chrohn’s sana yakamoz!”
Lacto B. Sr kafasını yavaşça kanepenin öte yanına çevirdi. “Şimdi anladın mı?” Lacto B’nin aklı karışmıştı. “Bu iyi bir şey değil mi dede? Asker yardımı yani.”
Lacto B Sr. düşüncelerini toparlamak istercesine gözlerini penceredeki açıklıktan gözüken Bağırsak manzarasına dikti. Gördüğü şeyler canını acıttı. “Canım oğlum, bizler Lactobacillus soyundanız. Savaşmak bizim de görevimiz. Fakat yöneticiler bize yetki vermiyor. Vagus köprüsünden mesajcılar da gelmez oldu. Yıllar oldu biz savaşamıyoruz. Bizi görevlendirmeyen Beyin Ülkesi bizi işe yaramaz gösteriyor. Bu yeni düzenlemeyle daha çok ayrımcılık olacak. Lactobacilluslar yan gelip yatıyor diyecekler. Mide’deki asit azlığı sebebiyle daha da çok haydut dolacak buraya. Sonra daha çok robot askeri gönderecekler. Bir çözüm değil, bir kısırdöngünün başlangıcıdır bu.”
Lacto B. kaşlarını çattı. “Ben de savaşmak istiyorum. Ülkemizde zararlı bakteri istemiyorum ben!” Gözleri dolmuştu.
Zararlı bakteriler ve parazitlerle ilgili en büyük sıkıntı boyuna ürüyor olmalarıydı. Lacto B bazen kendini keşke nöronlar böyle ürese diye düşünürken buluyordu. Keşke o soylu nöronlar tepişip dursa da gezegenimizin eli yüzü biraz düzelse. Sonra utanıyordu bu düşüncelerden. Gaia gezegeninde her fert bir bütünün parçası, işleyişin temel halkalarıydı. Kontrolsüz üreyen mülteciler dışında. Bir düzen içinde kurulmuştu burası. O düzeni geri getirmek için canını bile vermeye kendini hazır hissediyordu.
Duyu o gün Baş Nöron’un odasına üçüncü kere çıktığunda Baş Nöron hala yerinde yoktu. Onun asistanıyla karşılaştı.
“Sayın Baş Nöron şu an masaj seansında. Stresten ne kadar etkilendiğini bili-”
Duyu sabırsızca onun sözünü kesti “Kendisiyle hemen görüşmem lazım. Kimse bana paralı robot asker alımından söz etmedi.”
“Korkarım kendisi bugün karargah dışında olacak. İstirahat etmesi gerekli. Notunuzu aldım, size dönüş yapacaktır.” dedi asistan duygusuz bir sesle.
Bu sırada Duyu’nun aklına tüylerini diken diken edecek bir plan gelmişti.
Lacto B. evde bulduğu tarih kitabını karıştırıyordu. İlk sayfadaki başlığı okudu: I. SIBO Harbi. Altındaki paragrafı okudu. Vatanseverliği kamçılanmıştı. Bağırsak Ülkesi’nin askerlerinin nasıl cesur bir şekilde savaşıp kötü bakterileri bozguna uğrattığından söz ediyordu. Sayfanın sonuna doğru farklı şeyler hissetmeye başladı. SIBO Harbi’nin çıkış nedenlerine dair hiçbir bilgi yoktu. Kitabı okumaya devam etti ama bazı bakterilerin isyan çıkarıp İnce Bağırsak’ta ayaklanması sonucu böyle bir savaş çıktığı yazıyordu sadece. Belki de bu bazı bakteriler onun soyundan, onuruyla savaşmaya hazır insanlardı. Şuan yaşananların bu savaşı andırmasından ötürü Lacto B. düşüncelere daldı. Acaba bu dönemden ilerde nasıl söz edilecekti? Kitabı okudukça Beyin Ülkesi yetkilileri tarafından yazılmış olduğunu hissetmeye başladı. Bağırsak’ta atmosfer çok farklıydı. Bu kitapsa masalsı bir kahramanlık destanından başka bir şey gibi durmuyordu.
Duyu karargahın kapısına yanaştı. Harekete geçmek için melatonin sirkadını beklemişti. Ortalık ıssızlaşmıştı. Baş Nöron’un odasına doğru yürüdü ve kapıyı açtı. Sessizce içeri süzülüp kapıyı kapattı. Karanlık odada göze çarpan tek şey raflardaki dosyalar ve etrafa saçılmış belgelerdi. Duyu aradığı şeyi bulmak için fazla vakti olmadığını biliyordu, bu yüzden hemen işe koyuldu.
Bu sırada Lacto B. derin uykusundan sıçrayarak uyanmıştı. Ev bir beşik gibi sallanıyordu. Dışardan gelen sesler daha önce duyduklarına hiç benzemiyordu. Doğruca pencereye seğirtti ve perdeyi araladı. Şoka uğramıştı. Milyonlarca bakteri Bağırsak Ülkesi’ne akın ediyor, haykırışlar eşliğinde toksin ve parazitlere inanılmaz bir güç uyguluyordı. Etraftan gelen çığlıklar Lacto B’nin yüreğine işliyordu. Bu toksin ve parazitlerin yanında yararlı bakterilerin de şiddetten nasibini aldığını farketti. İçi suçlulukla doldu. Bakteri askerlerinin uyguladığı güç Bağırsak Ülkesi’ni delip geçecekti adeta. Masasının başına oturdu. Zangırdayan masada, titreyen elleriyle kağıda yazmaya başladı. “Sevgili Dedeciğim,”
“Bu da değil, bu hiç değil,” Duyu karanlık odada elinde fenerle belgeleri karıştırırken kendi kendine söyleniyordu. İstediği şey Bağırsak Ülkesi’ne robot asker gönderimi yapılacağına dair imzalanan belgeyi bulmaktı. Bu işte bir bit yeniği olduğu çok açıktı. Derken masanın köşesinde, diğer tüm kağıtlardan ayrı duran belgeyi farketti. Üzerindeki yeşil damga karanlıkta sinsi bir yılan gibi parlıyordu. Belgeyi eline aldı.
Başından aşağı kaynar sular döküldü. Mide Ülkesi yöneticisiyle Baş Nöron’un imzası vardı ve kağıtta şu yazıyordu:
“Beyin ile Mide arasında Savaş-ya-da-kaç Tepkisi Antlaşması imzalanması kararlaştırılmıştır. Buna bağlı olarak sempatik sinir sistemi aktive edilmiştir. Midede asit üretimi azalacak, ikinci bir emre kadar öncelik diğer ülkelere verilecektir. Mide Ülkesi yöneticisi olarak Baş Nöron’dan gelen bu talimatı anladığımı ve bu emre itaat edeceğimi beyan ederim.”
Yeşil damga ve üzerinde Mide Ülkesi yöneticisinin ıslak imzası vardı. Altında da Baş Nöron’un imzası.
“Seni ikiyüzlü sefil!” diye tısladı Duyu.
Karanlığın içinden gür bir kahkaha yükseldi. Duyu olduğu yerde havaya sıçradı. “Senden daha alengirli laflar beklerdim, şaşırdım doğrusu.”
Duyu kafasını sesin geldiği yöne doğru çevirdi. Baş Nöron en karanlık köşede, sırtı kendisine dönük bir şekilde oturuyordu. Yavaşça ona döndü, karanlığa rağmen Duyu onun yüzündeki kendini beğenmiş ifadeyi seçebiliyordu.
“Bu ne demek oluyor?”
“Bu demek oluyor ki Duyu, ben senden hep bir adım öndeyim. Ne yazık ki senin inadın yüzünden ne kadar anlatsam da anlamayacaktın. O yüzden kendin keşfet istedim.”
“Bu imza… Biliyordunuz yani… Toplantıda bilmiyormuş gibi yaptınız. Bağırsak Ülkesi’nde yaşananların sorumlusu olmak nasıl bir duygu?”
“Baş Nöron olmak halkını kontrol edebilmeyi gerektirir. Halkını kontrol edersen, yurduna da sahip çıkabilirsin. Birkaç yumurta kırmadan omlet yapamazsın.”
Duyu Baş Nöron’un klişe sözleri karşısında yüzünü buruşturdu. “Sende sevdiğim şey tutkun ve azmin, ama yanlış yoldasın Duyu.”
“Bir Baş Nöron halkının öldürülmesine sebep olacak kararları nasıl doğru yol olarak görebilir?”
“Ben lider soyundan geliyorum. Biz yüzyıllardan beri aynı sistemi uygularız. İnsan Evreni yaratıldığından beri bu tarz antlaşmalar gerekli görüldüğünde yapılır. Gerekli olup olmadığına da lider karar verir. Burada demokrasi yok, sadece demokrasi pozları verilir. Bu da halkın galeyana gelmemesi için önemli bir unsur.”
Duyu duyduklarını hazmetmekte zorlanıyordu.
“Seni ekibimde istiyorum Duyu. Beraber çok daha güçlü olabiliriz.”
“Bana şunu söyler misiniz? Neden savaş-ya-da-kaç dönemine girilmesini gerekli gördünüz?”
“Bunu sana açıklamak zorunda değilim.”
Kafasını öne eğdi Duyu. “Anladım. Ben de savaşmayı seçiyorum o zaman.” Baş Nöron gülümsedi. Duyu ok gibi atılıp odadan fırladı.
Baş Nöron’un yüzü şimdi tokat yemiş gibiydi. Arkasından bağırdı. “Hayır, buna cesaret edemezsin!”
“Bekle de gör yumurta kafa!”
Duyu kan ter içinde koridorları aşıyordu. Tüm Kranya’yı inleten bir alarm sesi duyuldu. Baş Nöron acil durum tuşuna basmış olmalıydı. Muhafızların ayak seslerini işitti. Nefes nefese koşmaya devam etti. En sonunda olmak istediği odaya varmıştı.
İçeri girip kapıyı kilitledi. Bu odada sadece küçük bir masa ve üzerinde onlarca düğme vardı. Ülkeler arası görüşmeler bu düğmeler aracılığıyla yapılıyordu.
Duyu üzerinde Pulmonarya yazılı düğmeyi buldu. Düğmeye bastı ve talimat göndermeye başladı. Mide Ülkesi’nde olanları tersine çevirebilecek Beyin Ülkesi’nden başka tek yer altın Akciğer Ülkesi Pulmonarya’ydı. Derhal güçlü bir orduyla senkronize bir şekilde yola çıkılması talimatını geçti. Pulmonarya ordusunun gücü tüm gezegeni toparlamaya yeterdi. Tek sorun, birlik olabilmekteydi.
Duyu son talimatını da geçmişti ki kapı gürültüyle kırıldı. Muhafızlar Duyu’nun üzerine gelirken o kaderine çoktan razı olmuştu bile.
“Radyosunu yeni açan dinleyicilerimiz için tekrar ediyoruz. Bağısak Ülkesi’nde tehlike sona ermiştir. Küçük Lacto B. bu savaşın yüzü olmakla kalmayıp aynı zamanda yazdığı mektubuyla kendi yaşıtlarını da savaşmaya ikna etmiştir. Onu asla unutmayacağız.”
Lacto B. Sr. radyonun sesini kıstı. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu. “Lactobacillus ismine layık oldun benim canım oğlum,” dedi.
Lacto B Sr. torununun veda mektubunu bulduktan sonra bu mektubu bir radyo kanalına göndermişti. Genelde gençlerin dinlediği bu radyo kanalının sahibini tanıyordu. Bu mektup yayında okunduktan sonra genç bakteriler arasında inanılmaz bir direnişin ateşleyicisi olmuştu. Çok fazla dinleniyor olmasa da bunun haberi Beyin Ülkesi’ne kadar gitti ve şimdi o radyo kanalının sahibi sürgüne gönderilmişti.
Bazıları kurtuluşun robot asker alımıyla başladığını söylüyor, diğerleri Baş Nöron’un yöntemleri sayesinde. Küçük bir azınlık da rahmetli Duyu ve Lacto B’yi kahraman görüyordu. Herkesin atladığı şey ise bu savaşın aslında hep beraber kazanılmış olduğu gerçeğiydi.
Bu zafer beraber alınmıştı. Gaia gezegenindeki her elemanın birbiriyle olan uyumu, bu muhteşem evrenin sürekliliğini sağlıyordu.
Tarih ne şekilde yazacak olursa olsun.