Kötü İnfarkt’ın Gazabı Ve Yenilmez Anjiyo

1. İnsan Evreni Hikaye Yarışması İlk 10 Ödülü

Yazar: Turgay Çumak

Gaia; benim yedi oktilyon atomdan meydana gelen mucizevi gezegenim! Yedi bin sirkad döngüsü oyunca bütün ülkelerin uyum içinde yaşadığı bu büyülü gezegen, yüz trilyon Homin’e ev sahipliği yapıyor. Ben, onlardan sadece bir tanesiyim. İki Altın İmparatorluk olan Güney ve Kuzey Akciğer’in ortasında elmas gibi parıldayan, zenginliğin merkezi Kalp Ülkesi’nde yaşıyorum. Ara sıra ülkenin hepimizi korkutan kendine özgü taşikardi depremleri yaşansa da bence burası gezegenin en huzurlu ve sevgi dolu yeri. Üstelik en cömert ve fedakâr ülke. Gezegenin neredeyse bütün besin ihtiyacı buradaki gönüllü işçilerin çalıştığı fabrikalarda üretilip bütün ülkelere bedelsiz olarak gönderiliyor. Hepimiz bu gezegen için durmaksızın çalışıyoruz. Hatta size bu hikâyeyi anlatırken bile.

Ailem bu ülkenin asillerinden sayılır. Babam, Aort Okyanusu’nda görev yapan soylu bir korsan avcısı. Annem ise Atrium’da görevli bir barış elçisi. Her gün binlerce Homin grubunun barış içinde ülkemize ulaşmasını sağlıyor.

Barış, bizi bir arada tutan yegâne şey. Ve en çok değer verdiğimiz olgu! Çünkü barışı kolay elde etmedik. Şimdiye kadar diğer isyancı Bakteri, Mantar ve Virüs ırklarıyla yapılan yüzlerce çatışmaya rağmen Büyük Komutan Natural Killer ’in yönettiği Bağışıklık Ordusu daima galip geldi. Bu sayede birbirinden bağımsız ama uyum halinde yaşayan on dört ülke de aralarındaki ortak barışı yüz yıllar boyunca sürdürdü.

Biz, Gaia’nın asıl sahipleri; Homin’ler, barışın gücüne inanıyoruz! Bunun için tarihi ve tarihte yaşanılan savaşları çok iyi bilmemiz gerekiyor. Eğer geçmişimizi bilirsek geleceğimize de sahip çıkabiliriz.

Gökyüzü Şehirleri’nde yaşayan Ulu Bilge Musculus’un yazdığına göre; Büyük Ağız Atmosferi’nden Gaia’ya düşen ilk meteor yağmurundan hemen sonra, Bağırsak Ülkesi’nde yaşayan isyancı ırklar ayaklanmaya karar vermişler. Gezegenimizdeki okyanuslara düşen bu verimli meteorlardan pay almak isteyen hainler, zayıf buldukları tüm ülkelere saldırıp kaynaklarını barbarca yağmalamaya başlamışlar. Bunun üzerine Gaia’yı yöneten sekiz büyük ailenin yaşadığı Beyin Ülkesi’ndeki Soylu Nöron Meclisi, ivedi toplanma kararı alarak acil bir eylem planı oluşturmuş. Plana göre; Dalak-Timüs Harp Akademisi faaliyetlerini hızlandıracak ve isyancılarla savaşmak için büyük bir ordu kurulacakmış. Akademi, ilk beyaz askerler olan Lökosit’leri o yıl mezun ederek orduya göndermiş. Böylelikle Bağışıklık Ordusu kurulmuş. Orduya en faydalı olacağı düşünülen Natural Killer de ordunun başına getirilmiş.

Ardı arkası kesilmeyen isyanlar, ayaklanmalar ve çatışmalar arttıkça ordu da büyümüş, güçlenmiş. Her seferinde isyanlar bastırılmış ancak bu sefer ortaya başka bir sorun çıkmış. Zamanla devasa boyutlara ulaşan ordunun üyeleri arasında koordinasyonu sağlamak git gide zorlaşmaya başlamış. Orduyu zor durumda bırakan bu koordinasyon eksikliği zaman zaman savaşlarda yenilgi yaşanmasına neden oluyormuş. Bunun üzerine Soylu Nöron Meclisi yeniden toplanmış. Büyük Komutan Natural Killer’in orduyu tek başına yönetemeyeceğine hükmeden meclis, ordunun küçük birliklere ayrılmasına ve her birliğin başına birer küçük komutan verilmesine karar vermiş. Ancak bunun için iletişim kabiliyeti yüksek, zeki bireylere ihtiyaç duyuluyormuş. Gaia’nın fedakâr vatandaşları Homin’ler bu sorun karşısında kayıtsız kalmamışlar. Her biri iletişim kabiliyeti yüksek birer protein yetiştirerek askere göndermiş. Homin’ler tarafından özenle yetiştirilen ve Büyük Komutan Natural Killer’in emrine verilen bu küçük komutanlara Sitokin adı verilmiş. Kısa sürede orduya adapte olan Sitokin’ler, birlikler arasında koordinasyonu sağlayarak ordunun daha da güçlenmesini sağlamışlar. Böylelikle isyancı ırklar büyük bir yenilgiye uğramışlar.

Bağışıklık Ordusu karşısında galip gelemeyeceklerini anlayan isyancı ırklar, bu kez de ada şehirlerini yağmalamak için kılık değiştirerek Antijen adı verilen gizli ajanlara dönüşmüşler ve savunma sistemleri en zayıf şehirlere sızarak onları yeniden yağmalamaya başlamışlar. Bu durumu fark eden Büyük Komutan Natural Killer, yeniden Gökyüzü Şehirleri’ne başvurarak eski yerlilerden Bilge Os Longum’un bir çözüm bulmasını istemiş. Gökyüzü Şehirleri’ndeki dört okuldan birinin başında bulunan Bilge Os Longum, himayesinde bulunan Yüce Monosit’e, Antijenleri tespit edecek istihbarat elemanları yetiştirmesini emretmiş.

Yüce Monosit tarafından Akyuvar Eğitim Kışlaları’nda bilgi ve zekâ ile donatılan Antikorlar, Immunoglobulin İstihbarat Servisi’ni kurmuşlar. Artık her bir antijeni takip eden bir antikor varmış. Kısa sürede Antijenlerin hepsi ele geçirilerek ülke topraklarından dışarı atılmışlar. Bağışıklık Ordusu sonunda o kadar güçlenmiş ki isyancı ırklar bir daha bu topraklara adımlarını dahi atamamışlar.

Ta ki o deli dumrul ortaya çıkana kadar. Bozguna uğrayan isyancı ırklar, Bağışıklık Ordusu karşısında tutunamayacaklarını anlayınca Bağırsak Ülkesi’ne geri çekilerek plan yapmaya başlamışlar. Bakteriler, Virüsler, Mantarlar ve hatta Parazitler arasında bile Bağışıklık Ordusu’nun karşısına çıkmaya cesaret edecek bir babayiğit yokmuş. Eğer böyle giderse Bağırsak Ülkesi’nde de daha fazla tutunamayacaklarını biliyorlarmış. Zamanla kıtlık baş gösterdiği zaman Rektum Okyanus akıntıları ile uzay boşluğunu boylamaları kaçınılmazmış. Ve uzaya giden hiçbir isyancı ırkın bir daha asla geri dönemeyeceğini hepsi biliyormuş.

İşte, Kötü İnfarkt o zaman akıllarına gelmiş. “Madem biz Bağışıklık Ordusu’nu yenemiyoruz, o halde ordunun karşısına asla yenemeyeceği bir süper kötü çıkarırız” diye düşünen isyancılar, Kötülerin Kötüsü Kötü İnfarkt’ı çağırmaya karar vermişler.

Uzayda yaşayan ve Kötü İnfarkt olarak bilinen o karanlık savaşçı, şimdiye kadar hiç kimsenin görmediği güçlü silahlara sahipmiş. Üstelik bu kötü adamın en gizli gücü, görünmez olmasıymış. Çıplak gözle görünemeyen Kötü İnfarkt, musallat olduğu gezegenlerin ticaret yollarına saldırıyor ve kısa süre içerisinde büyük ekonomik krizler çıkararak Nekroz adı verilen toplu Homin ölümlerine neden oluyormuş. Şimdiye kadar birçok gezegende Nekroz’lar ile soykırım yapan Kötü İnfarkt’ı durdurmak neredeyse imkansızmış.

O güne kadar Kötü İnfarkt’ın sadece bir efsane olduğunu düşünen Gaia’lılar, Kalp Ülkesi’ne giden Koroner Ticaret Yolu’nda pusu kuran ve geçen her gemiden haraç alan görünmez bir kötü adam ortaya çıktığı zaman ne yapacaklarını şaşırmışlar. Üstelik Bağışıklık Ordusu’nun da bu kötü adam karşısında hiç şansı yokmuş. Gaia’nın orta çağ teknoloji silahlarıyla donatılmış Bağışıklık Ordusu, bütün gücüyle bu garip kötü adama karşı savaşmaya çalışsa bile kısa sürede ordunun tüm askerlerinin zayıf düşerek ölmeleri kaçınılmazmış.

Koroner Ticaret Yolu’nda cirit adan Kötü İnfarkt, geçiş için tüm gemilerden önce 50 ATP, sonra 100 ADP ve sonra daha da ileri giderek 200 AMP haraç almaya başlamış. Para vermek istemeyen denizcileri ölümle tehdit ediyor, “gidin ordunuza söyleyin; bana bütün evrende Kötülerin Kötüsü Kötü İnfarkt derler. Artık adım Miyokardiyal İnfarkt. Cesaretleri varsa karşıma çıksınlar. Gezegeninizin bütün enerjisi tükenene kadar sizi sömürmeye devam edeceğim” diyormuş.

Aslında kötü İnfarkt’ın istediği şey para değilmiş. AMP’nin aynı zamanda evrenin enerji ihtiyacını karşıladığını da bilen Kötü İnfarkt, evrenin bütün enerjisi tükenene kadar gemileri sömürmeyi sürdürmüş. Sonunda gemilerin geçiş için ödeyecekleri AMP kalmayınca da karanlık çağ başlamış.

Koroner Ticaret Yolu’nu meteor artıklarından elde ettiği kolestrol adlı bir madde ile tümüyle trafiğe kapatan Miyokardiyal İnfarkt, Gaia’da büyük bir kıtlığın başlamasına neden olmuş. Artık ne Atrium’dan Kalp Ülkesi’ne hammadde geliyor ne de Ventrikül’den diğer ülkelere erzak gidiyormuş.

Bu durum Beyin Ülkesi’nde büyük ayaklanmalara sebep olmuş. Gezegenin savunma sistemi ile ilgili Soylu Nöron Meclisi’ni suçlayan diğer Nöron’lar, çalışmayı reddederek grev yapmaya karar vermişler.

Kalp Ülkesi’nden gelen erzak dolu gemileri işleyerek daha da zenginleştiren ve diğer ülkelere gönderen Altın Ülke Akciğer, Kalp Ülkesi’nden erzak gelmeyince fabrikalarını mühürlemiş. Ama erzağın gelmediğine inanmayan diğer ülkeler Akciğer’i erzak stoklamak ile suçlamaya başlamışlar. Bunun sonucunda Akciğeri savunan ve Akciğeri suçlayan ülkeler arasında çatışmalar çıkmaya başlamış. Bu savaşa kalp ülkesi de katılınca yeni adıyla Miyokardiyal İnfarkt’ın istediği gibi, Nekroz adı verilen toplu Homin ölümleri yaşanmaya başlamış. Eğer bir şeyler yapılmazsa artık Gaia’dan geriye hiçbir şey kalmayacakmış.

Grevlerle boğuşan Beyin Ülkesi, sonunda bir şeyler yapmaya karar vermiş. Keza yönetim de onların elinde olduğu için Gaia’yı kurtarmak da onlara düşüyormuş. İvedilikle toplanan Soylu Nöron Meclisi, son çare olarak 112 Numaralı Acil Uzay İstasyonu’ndan yardım istemeye karar vermiş. Çünkü Miyokardiyal İnfarkt uzaydan geldiği için Gaia’nın içinde onu yenebilecek hiçbir savaşçı yokmuş.

Soylu Nöron Meclisi’nin çağrısına hızla cevap veren 112 Numaralı Acil Uzay İstasyonu, Miyokardiyal İnfarkt’la savaşması için güçlü bir süper kahraman göndermeyi kabul etmiş. Onu yenebilecek tek süper kahraman olan Yenilmez Anjiyo’yu!

Kötülerin Kötüsü Kötü İnfarkt’a hiç beklemediği bir anda saldıran Yenilmez Anjiyo, süper güçleri ile onu yıkarak Kalp Ülkesi’ne giden Koroner Ticaret yolunu yeniden trafiğe açmış.

Gaia’dan alkışlar eşliğinde ayrılan Yenilmez Anjiyo, bu kötü olayı her zaman hatırlamaları için ayrılmadan önce savaşın yaşandığı yere küçük bir anıt bırakmayı da unutmamış. Çünkü Miyokardiyal İnfarkt’ın uzaydan gelen bir canavar değil, Gaia’nın içinden yetişen bir kötü olduğunu biliyormuş.

Koroner Ticaret Yolu’ndan geçen her geminin selamlamak zorunda olduğu, Stent adı verilen anıtın üzerinde Yenilmez Anjiyo’nun el yazısı ile şöyle yazıyormuş; “Kötüyü dışarıda değil, içeride arayın. Barışı ancak böyle sağlarsınız! …”